20 Aralık 2009 Pazar

Gitmek istemek 2

There is a winner in every place
There is a heart that's beating in every page
The beginning of it starts at the end
When it's time to walk away and start over again.

Bütün gece boyunca dinlediğim adamdan sadece ufak bir dörtlük...

Bazen çekip gitmek gerekir, arkanda herşeyi bırakmak zorunda olmadan gitmekten bahsediyorum, acısız olandan. Belkide sadece kendine bir şeyler kanıtlamak için. Aslında çok da zor değildir, sadece istemek ve gözünü açacak bir hızlandırıcıya ihtiyacın vardır. Benim hızlandırıcım o kadar basit ve komikti ki...

Boş Not: Tom Waits-Walk Away

14 Aralık 2009 Pazartesi

Lebowskiyi Sevmek!..

Oldukça uzun bir süredir blogta yazmıyorum, biraz biriktirmek, biraz başka şeylere vakit ayırmak yüzünden diye düşünüyorum. Sanırım artık zamanım geldi tekrardan yazmak ve paylaşmak için. Üç aydır kendime başka bir ülkede, başka bir hayat kurma çabası içindeyim ve oldukça ilginç izlenimler tecrübeler yaşıyorum. Çok kolay değil ama bir şeyler başarmanın ve hayallerin bana verdiği güçle devam ediyorum işte, sonuna kadar da devam edeceğim. Zaten buraya gelmeden önce de kolay olmayacağını farkındaydım. Öyle ilginç paradokslar yaşıyorum ki...

Yurtdışında doğmam, "avrupalı" olduğumu düşünmem, Türkiye'ye ilk geldiğimde ve devamında yaşadıklarım zaman zaman nerelisin sen sorusunu sorduruyor bana. Türkiyedeyken "avrupalı" ama İsveçteyken de biraz Anadolu'lu hissetmem de bundan olsa gerek. İlk defa bu kadar çok kültürlü bir ortamda yaşıyorum. Buna biraz da uluslararası bir bölümde okumamın da etkisi var ama, İsveç zaten çok uluslu bir ülke haline gelmiş bile. Mülteci-yabancı politikaları yüzünden hem İsveçliler hem de yabancılar hallerinden memnun aslında, bir nevi mutual bir ilişki var diye biliriz. Neyse alan memnun veren de memnumsa sölenecek bi' şey yok.

Şimdilik kısa bir giriş yaptım diyelim ama burdaki tecrübelerimi, bana garip gelen ya da hoşuma giden şeyleri elimden geldiğince paylaşmaya çalışacağım. Bu blogu biraz eski haline getirmenin vakti geldi diye düşünüyorum. Boşadamla neden blogta bir süredir aktif değiliz diye zaman zaman konuşuyorduk ama, bunun bir nedeni de yok sanırım. Biraz da birbirimizi tetikliyoruz diye düşünüyorum, olay sen yaz benden gerisi zaten gelir şeklinde. Son olarak yazdığım yazılara, mp3 çalarımda dinlediğim son zamanlarda dikkatimi çekmiş ya da (ben biraz da retro bir adamımdır) dinlemekten hoşlandığım şarkılar şeklinde yazı sonlarına eklemeler yapmayı düşünüyorum. Bu yazımda sadece isimler olarak göreceksiniz ama; bundan sonraki yazılarda dinlemenizi sağlayacak playerlar koymayı düşünüyorum. Kim bilir belki sadece müzik ile sınırlı kalmaz film de yapabiliriz.

Boş Adam'a not: Blogun yeni görüntüsüne (gerçi çok da yeni sayılmaz ama) hiç ısınamadım sanırım, senin bu konudaki zevkine güvendiğimi bilirsin. Yok eğer sana bırakıyorum dersen, haberim olsun bi' şiler düşüneyim:)...

Not: Başlığın yazıyla hiç bir alakası yok ama, Lebowski'yi seviyoruz. Fuck it Dude, let's go bowling.

MP3 çalar:
Mick Jagger-Old Habbşts Die Hard
Radiohead-My Iron Lung
Sonic Youth-Superstar
Parov Stelar-Dark Jazz
Tom Waits-You Can Never Hold Back Spring

Tamamen shuffle ile listeye gelen şarkılar...

21 Kasım 2009 Cumartesi

Home Sweet Home

"You know that point in your life when you realize the house you grew up in isn't really your home anymore. All of a sudden, even though you have some place where you put your shit... That idea of home is gone. It's like you feel homesick for a place that doesn't even exist. You won't ever have that feeling again until you create a new idea of home for yourself."

10 Temmuz 2009 Cuma

Çeşme



Çeşme sahilde Çapa diye bir mekan var. Havadar, fiyatlar da gayet uygun. Canınız sıkılırsa, hemen önünüzde tezgahı olan dondurmacı Muharrem Usta'nın şaklabanlıklarını izleyebilir veya yan cafedeki ablanın Serdar Ortaç'tan Sıla'ya geniş repertuarıyla vakit geçirebilirsiniz. Hele bi' de 15-16 yaşındaki ergenler rakı içmiyorlar mı...

Çeşme'yı sırf, ellisine merdiven dayamış fakat beyaz askılı body giymekten kendini alamayan neşeli ablaların varlığı yüzünden bile sevebilirim.

Sahilde sabah 10:30'da hareket edip akşam 17:30'da dönen tekne turlarına katılabilirsiniz. Öğle yemeği dahil turlar 25 TL civarında. Uğradıkları yerler arasında sadece Eşek Adası'nı hatırlıyorum :)

Eğer benim gibi Backwoods tutkunuysanız gidecebileceğiniz tek yer dalyan tarafındaki çarşı girişinin oradaki gazete büfesi. Gerçi Backwoods sorduğunuzda, cezalardan olsa gerek, abi sizi önce uzun uzun süzüyor ama olsun.

Çeşme Sheraton varya aslında Çeşme'de değil ha. Ilıca diye, Çeşme'nin yaklaşık 15 km uzağındaki bir kasabasında yer alıyor. Hemen "bana ne aq" deme, bana ilginç gelmişti mesela.

Çeşme'de 2M Migros, Midi Tansaş ve ufak bir de DiaSa var o kadar. "Bakkal Forever" mantığı burada hakim.

Göz alabildiğince Kumrucu... Çılgın + Ayran favorim.

Gece hayatı... Ya aracınız olacak, ki dönüşte çevirme olmuyor, bu güzel ya da taksiye talim. Çünkü gece kulüpleri şehir dışında. Şimdilik arkadaşın tavsiyesiyle sadece Paparazzi'ye gittim. Mekan konusunda ilk bilmeniz gereken şey: Otopark 20 papel. O yüzden aracınızı mekanın 200-300 m gerisinde bi' yere park edin. Paparazzi'nin ortamı güzel, hemen sahil kenarında yer alıyor. Karışık diyebileceğim bir playlisti var. Bira (30 cl şişe Efes. Utanarak, ilk defa gördüğümü söylemeliyim.) 10 TL, Votka Redbull 20 TL. 20 TL harcadığınız zaman, bu adamda potansiyel var diye düşündüklerinden midir bilmem, hemen ikram meyve tabağı ve çerezi dayıyorlar.

4 Haziran 2009 Perşembe

Yorulmak



"Hep bir şeyler yapan kişi" olmaktan sıkılmak kadar doğal bir şey yoktur ama bu geyik, sıkılma ve vazgeçme hakkını elinden almaz kişinin. Tıpkı şu anda olduğu gibi.. Ben yokum arkadaş..

(Bir önceki yazıyla hiçbir alakası yoktur)

8. gün



Fark etmeden.. Farkında olmadan..

Kaptırmışız kendimizi.. Farkında olmadan..

Kaptırmak istemişiz kendimizi.. İsteyerek belki de..

Fırtınadan sonra sığınacak liman aramışız..

Terkedeceğimizi bile bile..

18 Şubat 2009 Çarşamba

Invaders Must Die



Music For The Jigled Generation(1994) albümüyle, nasıl yani; sonra daha geç farkedilmiş Experience(1992) albümüyle, hadi canım; arkasından The Fat of The Land(1998) albümüyle, yok artık dedirtmiş elektronik müzik dehaları Invaders Must Die(2009) ile geri döndü. Albümde ilk dikkatimi çeken 8 bittlik sesler ve eskiye göre daha yumuşak vokaller. Bu tür albümler dinledikçe anlatır kendini, buna rağmen 2-3 kez dinlemek anlattı çok şeyi. Efsane geri dönmüş.

Boş Görüş:Always Outnumbered, Never Outgunned(2004) arada neden çıkarıldığını anlamadığım gereksiz albümleridir.

15 Şubat 2009 Pazar

Many Shades of Black

14 Şubat 2009 Cumartesi

Stereophonics

Ha bu arada: "Stereophonics - Maybe Tomorrow".

Sevgiler, Saygılar.

29 Ocak 2009 Perşembe

Ben

* Sarhoş kafayla iğrenç bir yazı yazmışım, sildim.

28 Ocak 2009 Çarşamba

Funk Night


Önümüzdeki ay tekrardan düzenlenecek ve her seferinde sadece funk party olarak adlandırılmaktan bıkılmış funk organizasyonuna kendimce isimler ürettim. Takip eden, etmeyen, fikir vermek isteyen, sadece bi' post olarak okuyan, neyse?

Funk You, Funk Yourself, Good Bad and The Funky, Funk The Planet ne bilim bi' şeyler, ya da Funk All That Bullshit ya...

Ceza-Efkar perdesi

Eğer kafaya takarsan yavaşlatır...

Yıllar önce allahın cezası diye gereksiz bulduğum zamanlara şaşırarak bakarken, kendinden daha iyi şairlere saygı duymaya başlamanın hafifliği, yargılamayın, sedece dinleyin...

27 Ocak 2009 Salı

ek$isozluk # 1



Ofis, can sıkıntısı, eğlenme açlığı ve sonunda ek$isozlukte kendini kaybetmek.

Mükemmel tespitler var sitede, bir örnek;

insanin icini bir anda acitan sozler:

uzuuuun uzun, düşüne düşüne yazılan bir mesaja verilen cevap: "ok"

götüne girsin.

Ukrayna


Olga Kurylenko

vs


Mila Kunis

LET THE GAME BEGIN!

Boş Bilgi: AskMen sitesinin her yıl düzenli olarak açıkladığı listeye göre Mila 27, Olga ise 30. sırada.